Türk Gençlerine Konferans

yazar:

kategori:

Çağdaş Zamanlarda İslam ve Diğer Dinler KonferansıGeçtiğimiz günlerde (10 nisan, cuma günü) Hollanda Din Hizmetleri Müşaviri Doç. Dr. Bülent Şenay Eindhoven’da bulunan H.D.V. Fatih Camii gençlik lokalinde bir konferans verdi. Konu: “Çağdaş Zamanlarda İslam ve Diğer Dinler”.

Akşam 18.30’da başlaması planlanan konferans, bir takım teknik arızalardan dolayı 19.00’da başlamak zorunda kaldı. Bir yandan bu durum iyi oldu, yoksa geç kalıyorduk. Ben ilk defa böyle bir konferansa katılıyordum. Merak içerisindeydim tabii. Organize eden ekip kapıda “Hoşgeldiniz” diyerek içeri babamla, arkadaşla ve iki hocayla girdik. İçeride gençlerin çok olması dikkatimi çekti. Gerçi konferans zaten gençlere yönelikti. Buna rağmen bir kısım yaşça büyük insanlar da vardı. Dinleyicilerin üçte biri kadar bayanlardan oluştu.

Konferansın açılışını Gençlik Kolları Başkanı yaptı. Her ne kadar kürsüde konuşmakta zorlansa da, gayreti ve organizasyonu takdire değerdi. Kısa bir sunum ile gurbete gelen Türkleri anlattı. Ardından konuk bir din görevlisi kısa bir Kuran ziyafeti verdi.

Aradan 20 dakika geçti ve asıl programın başlaması için Doç. Dr. Bülent Şenay çağrıldı. Önce kendini kısaca tanıttı. Üniversitede okumuş, yurtdışında araştırmalar yapmış, hatta dinlerini öğrenmek için farklı din mensupları aileleriyle bir kaç gün beraber yaşamış ve ibadethanelerini de ziyaret etmiş. Müşavirin amacı, bize diğer dinlerin görüşlerini anlatmak ve böylece kendi dinimizin kıymetini iyi bildirmekti.
Konuşmasının giriş kısmı baya uzun sürdü. Önce dinlerin temelini anlattı. Dinin bir üçgen olduğunu ve bu üçgenin köşelerinde; ‘Din-Rab, Din-Ben ve Din-Ötekiler’ ilişkilerine dayalı olduğunu anlattı.

Bülent Şenay konuşmasında zaman zaman Cem Yılmaz’ı aratmadı. İlk olarak “Hollanda’dan neden peygamber çıkmamış?” diye sordu. Dinleyiciler uzun uzun düşündü, sn. Şenay ise bizleri bu arada seyretti ve hafif gülümsedi. Kimse cevap vermeyince cevabı şuydu: “Çünkü Hollanda’da dağ yok, dağ”. İster istemez ‘ne alaka?’ dedirtti bizlere. Açıklama olarak peygamberlerin hepsinin vahyleri dağda aldığını söyledi. Jeton düştü..
Konferansın girişi gerçekten kendisinin de söylediği gibi çok uzun sürdü. “Acelemiz yok, sabaha kadar burdayız zaten”, derken şaşırttı bizleri. Girişte yahudilerin ağlama duvarından, budistlerin reenkarnasyonundan, hristiyanların İsa’yı ilahlaştırmalarından ve hinduların yüzlerce tanrılarından bahsetti. Bu dinler haricinde isimlerini pek duymadığımız, ama günümüzde içerisindeki bazı uygulamaların ‘modern’ olarak algılanan dinlerden de bahsedildi. Örneğin, meditasyon hareketleri ile insan sakinleşiyor ve huzura kavuşuyor deniyor. Şenay’ın tepkisi ise şu şekilde; “Meditasyon tamamıyla Budizm’de bir ibadettir. İslam’da yeri yoktur. Meditasyon yaparken ‘Ohm’ zikri yerine ‘Hû’ dersiniz. ‘Allah kabul etsin’ derim.” Bu sözler sonrası herkes kahkahaya boğuldu.

Esprileri bu sözlerle kalmadı.. Ardından bir fıkra anlattı:
“Amerikanlar ve İngilizler birbiriyle savaşmaya başlamış. Allah’ın melekleri Allah’a koşuyorlar ve kapısını çalıyorlar. Allah kapıyı açıyor ve melekleri telaş içinde; ‘Rabbimiz, İngilizler ve Amerikanlar çatışmaya girdi. Çok kan dökülüyor. Lütfen bir el atınız.’ Allah şu cevabı verir; ‘Hiç birşey olmaz. Kendi aralarında meseleyi hallederler ve olay biter.’ Bu cevabın ardından melekler gider ve ‘vardır Rabbimizin bir bildiği’ derler. Daha sonra İtalyanlar ve Almanlar birbiriyle savaşa girerler. Yine aynı şekilde melekler Allah’a koşarlar ve kapısını çalarlar. Kapı açılır ve melekler durumu anlatır. Allah yine ‘Hiç birşey olmaz. Kendi aralarında meseleyi hallederler’ diyerek cevap verir. Yine melekler gider ve ‘vardır Rabbimizin bir bildiği’ derler. Bu sefer Türkler kendi aralarında bir savaşa girerler. Melekler telaş ile yine Allah’ın kapısına varırlar. Derler ki; ‘Rabbimiz, Türkler kendi aralarında çatışmaya girdiler. Lütfen bir el atınız’. Allah’ın verdiği cevap bu sefer değişikti; ‘Ne? Türkler mi çatışıyorlar? Getirin hemen silahlarımı! Onlar birazdan herşeyi bana havale ederler..!’ ”.
Bu fıkra sonrası yine kahkahalara boğulduk. Ama aynı zamanda bir de mesaj aldık. Kötü bir olay sonrası ‘alnımın yazısı, kaderim böyleymiş, kahpe felek’ gibi sözlere başvurmakak lazım. Sonuçta idaremiz kendi elimizde. Böyle bir fıkrayı koskocaman bir müşavirin anlatması tabii daha bir acayip oluyor.

Derken, bence anlattığı konuların en önemli sonucu, İslam dini hariç, hiçbir dinde bir peygamberin olmamasıdır. Evet, belki isim olarak bir peygamberleri vardır, ama ya peygamber olarak anılmıyorlar, ya da sözlerine, yaptıklarına ve tavsiyelerine uymuyorlar. Bizim Peygamberimizin hadisleri ve sünnetleri var. Herhangi başka bir dinde bu kadar net örnekler bulunmadığını ispat etti. Ağlama duvarında yahudiler mesela neden ağlarlar? Onlarda bu ibadet, bizim Hac ibadetimize benzer. Ancak Hac vazifesini Allah emretmiş ve Peygamberimiz uygulamış. Ama Allah Musa peygambere ağlama duvarında ağlamayı emretmemiş. Emretmediği için de Musa a.s. bunu yapmamış. Diğer bir örnek ise hristiyanlardaki pazar ayiniydi. İsa peygamber bu ayini cumartesi günü yaparmış, tıpkı bugün yahudilerin cumartesi günü yaptıkları gibi. Ancak bazı siyasi nedenlerden dolayı hristiyanlar bunu pazar gününe almışlar. Hinduizm’de zaten peygamber yok. Budizm’de ise peygamber var, ilah yok.

Doç Dr. Şenay’ın peygamber konusunda verdiği bir örnek çok güzeldi, lakin örnekte ismi geçen insanın durumu çok acıydı. Şenay’ın İngiltere’de bulunduğu sürede, seneleri hristiyanlığı araştırmakla geçmiş olan Richard’ın, hristiyanlığı bırakma sebebini anlattı. Richard bir gün der ki; “Ben artık hristiyan değilim”. Richard dört dörtlük bir hristiyan olmaya çalışmış ama başaramamış. Gerekçesi ise, İsa peygamberin hristiyanlıkta ilahlaştırılması ve günlük hayat için dinlerinde bir rehberin bulunmaması. Richard, “Sizin, dini lider, yönetici, öğretmen, ticaret adamı vs. olan bir peygamberiniz var. Her yaptığı işten örnekler alabiliyorsunuz ve yanlış yolda olmadığınızdan emin olabiliyorsunuz. Hristiyanlıkta bu yok işte.” demiş.

Toparlamak lazım. Bülent Şenay’da planlanan 1,5 saatlik konuşmasını 2,5 saate çıkarmıştı ve halen bitmemişti. Devam etse gerçekten sabahı bulacaktı. Fakat konuşması tek konu hakkındaydı ve dolayısıyla hem bu kadar çok konuşmak insanı sıkmadı hem de dinleyicileri anlatılmak istenen mesaja odaklandırdı.

Ayrıca Doç. Dr. Şenay bir kaç da göndermede bulundu. Camilerde ön saflarda bulunan büyüklerimizin aralarına çocukları almaması ve üstelik asık suratlı olmalarından şikayetçiydi. Çünkü Peygamber Efendimiz güleryüzlü olmayı tavsiye etmiş. Gayri-müslim bir ülkede bu tavsiye daha önemli oluyor. Müslümanın, müslüman olmayan bir kişiye güleryüzüyle elektrik vermesi gerekiyor, ki karşıdaki etkilensin ve heveslensin.
Ayrıca hergün camide bulunan büyüklerimize de tepkiliydi müşavir; “Öğle namazını kıldıktan sonra, bir takım sosyal faaliyetlerde bulunuyorlar, ardından ikindi namazına idrak ediyorlar” diyerek gösterdi tepkisini. Zira ‘sosyal faaliyetler’ dediği, sözümün meclisten dışarı olmasıyla birlikte, büyüklerimiz için lokalde kahve içmek, dedikodu/gıybet yapmak ve boş işlerle uğraşmaktan ibaret.
Bunları dedikten sonra sanırsınız ki, bir Din Hizmetleri Müşaviri camiye kimsenin gelmesini istemiyor. Fakat tabii burda haklı bir tepkisi sözkonusuydu.

En son olarak gençlere de bir tavsiyede bulunuldu. “Cep telefonu..” dedi ve sözünü şöyle devam ettirdi; “Herkeste bir cep telefonu bulunuyor. Hatta ben de üç tane var bundan. Ama arasıra cep telefonunundan uzak durmamız gerekiyor. Kendimizle başbaşa kalmalıyız ve kendimizi sorguya çekmeliyiz. Rabbimiz ile iletişime geçmemiz lazım. Yanımızda cep telefonu olduğu zaman, yalnız kalmaktan korktuğumuz için ya biz birini arıyoruz, ya da başkası bizi arıyor.”

Konferans içeriği konusunda izlenimlerim bu şekildeydi. Bu tür organizasyonların devamını diliyorum. Benim kaldığım kentteki durum henüz böyle bir organizasyonun yapılması için elverişli değil. Ama Eindhoven’de sık sık yapılması gerekli ve çevredeki kentlerde oturan Türkler de davet edilmeli. Tabii bu müşavirin bilgili, kültürlü ve açık görüşlü olması ve dikkat çekerek hitap etmesini bilmesi büyük bir avantaj.
Zira Hollanda okullarında, 1453’te Fatih’in İstanbul’u feth edip, Orta Çağ’ın sonunu geldiğini değil, Osmanlı’nın feth ettikleri yeri yakıp yıktıklarını okuyoruz. Türklerin huzur istediğini değil, milyonlarca Ermeni’yi katlettiğimizi öğreniyoruz. İslam’ın okumayı ve barışı emrettiğini değil, cehalete ve kan dökülmesine sebep olduğunu okuyoruz.

Bu yüzden dilerim ki birçok konuda da bu tip konferanslar verilir.
Hollanda gençliğinin buna gerçekten ihtiyacı var..

Organizasyon için ilgililere teşekkür ederim.

Saygılarımla,
Mehmet İO